Fısıltı

Hayat merdiveninden inerken ve yaklaşırken toprağa
İçimin dağlarında volkanlar patlıyor bir Nisan akşamında
Ve eritiyor masivaya dair ne varsa..
Koparken yüreğimde bir asil fırtına
Gözümde canlanıyor beyaz bir kefen,siyah bir tabut
Bir fısıltı duyuyorum vicdanımda o dem, şefkate ve sevgiye dair
inne rabbî rahîmun vedûd
Bir merhamet senfonisi dinliyorum gönül kulaklarımla
Yüreğim el Vedud’un aşkını zevkediyor
Göklerden değil gözlerimden süzülüyor bu kez rahmet yağmuru
Ve temizliyor sinemdeki o çirkef çamuru
Yıkılıyor içimde soyut-somut ne kadar varsa aşka engel put
Ve bir nağme okuyor, yüreğimin dudakları
Ve hüvel gafûrul vedûd
Aşka dair sözler söylemek geliyor içimden
Seni seviyorum demek mesela
Yıldızlara,güneşe ve aya
Menekşeye,güle ve erguvana değil sadece
Mahsun bir kır çiçeğine mesela
Sokak çocuklarına ve gariplere
Duvarların arkasındaki nadimlere
Kelebeklere değil sadece
Ayaklar altında karıncalara
Çamurlar içindeki solucanlara
Yolda kalmışlara hatta yoldan çıkmışlara
Filistinli Ahmede Bağdatlı Zeynebe değil sadece
Filedelfiya yada Berlin kaldırımlarının emzirdiği çocuklara
Mozambikli yetimlere, Yeni Zellandalı öksüzlere
ve yetmiş iki millete..
Beslemek istiyorum aşka dair sözlerle
Ve beslenmek onları istiyorum
El Vedud’un sevgisiyle
Sevgiyi sevgiyle yaratan Allaha ait ne varsa
Sevgiye dair sözler söylemek istiyorum
Sevebilmek diyorum Ona ait herşeyi canlı yada camid
Zira herşey Onun aşkıyla sabit
Ne güzel der lafz-ı muhkem, o kutsi beyan
Ve kânallâhu bi külli şey’in muhît